Mevcut hukuk düzeni, herkese meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde iddia ve savunma hakkı tanımıştır. Bu kapsama giren şikayet hakkı, hak arama hürriyetinin bir görünümü olarak kabul edilmiştir. Bu temel haklarına dayanarak kişiler elbette hekimler aleyhine de şikayette bulunabilirler. Ancak bu şikayet hakkının meşruiyet sınırları dahilinde kullanılması gerekmektedir. Son yıllarda maalesef hekimin tıbbi uygulamasının hukuka uygun olduğu bilindiği halde; hekimleri soruşturmaya maruz bırakma, hekimi çalıştığı poliklinik, hastane veya meslektaşları nezdinde küçük düşürme ve yıpratma amacıyla idari soruşturma açılmasına neden olan şikayetler yapıldığını görmekteyiz.
Tüm anayasal haklar gibi şikayet hakkı da yine Anayasanın izin verdiği çerçeve içinde kullanılabilir. Bu bakımdan şikayet hakkını mutlak olarak sağlayan bir hukuki güvence mevcut değildir. Şikayet hakkı kullanılırken diğer yandan özellikle “kişilerin maddi ve manevi varlıklarını koruma ve geliştirme hakkı”nın ihlaline yol açmaması gerekmektedir. Bu ihlalin gerçekleştiği durumlar için genel olarak “haksız şikayet” deyimi kullanılmaktadır. Ancak önemle belirtmek gerekir ki bir şikayetin savcılık nezdinde takipsizlikle sonuçlanması, idari merciin ret kararı (kesinleşmiş olsa bile) veya şikayetçinin şikayetinde haklı bulunmaması her zaman “haksız şikayet” olarak değerlendirilmez.
Haksız şikayetlere karşı yasal düzenlemeler 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda yer almaktadır.
Mevzuatımızda kamu görevlilerinin haksız şikayetlere karşı korunması amacıyla güvence niteliğinde özel düzenlemelere yer verilmiştir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 25. maddesinin “Devlet memurları hakkındaki ihbar ve şikâyetler, garaz veya mücerret hakaret için, uydurma bir suç isnadı suretiyle yapıldığı ve soruşturma veya yargılamanın tabi olduğu kanuni işlem sonucunda bu isnat sabit olmadığı takdirde, merkezde bu memurun en büyük âmiri, illerde valiler, isnatta bulunanlar hakkında kamu dâvası açılmasını Cumhuriyet Savcılığından isterler.” şeklindeki hükmü de yine kamu görevlisinin haksız saldırılardan korunmasına yönelik olarak getirilmiştir.
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 4. maddesinde ise “Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikayetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikayetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddi bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikayet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgah adresinin bulunması zorunludur.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Kamu hastanesinde çalışan bir hekimin haksız olarak şikayet edilmesi durumunda Cumhuriyet Başsavcılıkları 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun gereği kendiliğinden (re’sen) soruşturma başlatacakken; özel poliklinik, özel hastane veya muayenehane çalışan bir hekim haksız şikayetle karşılaştığında, resmi makamları harekete geçirecek olan kişi bizzat kendisidir. Savcılığa suç duyurusunda bulunacak olan hekim aynı zamanda hukuk mahkemelerinde manevi tazminat davası açabilecektir.
Kaynakça
https://www.milhukuk.com/blog-detay/idare-hukuku/sikayet-hakkinin-kotuye-kullanilmasi, Erişim Tarihi 08.09.2021
Yazar Hakkında
2010 yılında Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Av. Tutam Turhan, 2017 yılında Bahçeşehir Üniversitesi Kamu Hukuku bölümünde yüksek lisansını tamamlamıştır. 2011 yılından itibaren İstanbul Barosu’na kayıtlı olarak özellikle Sağlık Hukuku, Ceza Hukuku, İş Hukuku, Ticaret Hukuku, Aile Hukuku, İdare Hukuku, Anayasa Hukuku ve Avrupa İnsan Hakları Hukuku alanlarında avukatlık ve arabuluculuk yapmaya devam etmektedir.
Bu makale, Dişhekimliği Dergisi’nin 143’üncü sayısında yayınlanmıştır. Dergiye buradan abone olabilirsiniz.