Sayın Hocam, öncelikle 22 Kasım Diş Hekimliği Gününüz kutlu olsun. Bu önemli gün, çoğu zaman Dünya Diş Hekimliği Günü ile karıştırılıyor. Ülkemizde kutlanan bu tarihin önemini sizden dinleyebilir miyiz?
Bizde 22 Kasım’ın Diş Hekimliği Günü ve bu tarihi içine alan haftanın “Ağız-Diş Sağlığı Haftası” olarak kutlanmasının öyküsü şöyledir: Türk Diş Hekimliğinin nadir şahsiyetlerinden Ziya Cemal Büyükaksoy, eğitim tarihimizde de kaynak eser oluşturan çalışmalar yapmıştı. Bu konudaki ayrıntıyı 2018 yılında basılan Diş Hekimliği Tarihi kitabımda Prof. Dr. Ziya Cemal Büyükaksoy’dan aktararak açıklıyorum (s.130):
“Meşrutiyet ilanından sonra (1908) Tıbbiye-i Mülkiye (Sivil Tıbbiye) Tıp Fakültesi adıyla Maarif Nezareti’ne bağlanmıştı. Bu fakültenin Muallimler Meclisi (Profesörler Kurulu) 9 Teşrinsani 1324 (22 Kasım 1908) günü yaptığı üçüncü toplantısında Maarif Nezareti Meclis-i İlmi Reisi (Milli Eğitim Bakanlığı Bilim Kurulu Başkanı) Emrullah Efendi tarafından yazılan muhtıra üzerine Dişçi Mektebi’nin bütçesini ayrı hazırlayarak Bakanlığa göndermişti. Böylece diş hekimliği eğitiminin başlaması için ilk adım atılmış oluyordu.”
Ziya Cemal Hoca, Okulun kuruluş gününe şöyle açıklık getirmektedir: “Okulun açılış tarihi 6 Ekim 1909’da Muallim Halit Şazi’nin Tıp Fakültesi Profesörler Kurulunca Dişçi Mektebi Müdürlüğü ve Profesörlüğüne atanmasıyla başlar. Fakat öğrenciler toplanabilecekleri ve tatil olmayan bir tarih tespiti istemeleri üzerine okulun ilk bütçesinin kabul edildiği 22 Kasım 1908 günü kuruluş günü olarak kabul edilmiştir.”
Bu tarihi içine alan haftanın Ağız Diş Sağlığı Haftası olarak kutlanması ve etkinlikler yapılması ise Ankara Odası’nın kurucu Başkanı Diş Hekimi Orhan Özkan’ın Sağlık Bakanlığında İstatistik Genel Müdürü iken gösterdiği çabalarla ve Bakanlığın bu haftayı etkinlik programına almasıyla olmuştur.
2008 yılında modern eğitim başlaması TDB tarafından kutlanırken konuyu iyi incelemeyenler kuruluş tarihi için 1909 yılını tutturdular. Oysa başlangıçlar tarihinde daima öncelik esastır. Kaldı ki 22 Kasım bizzat okul öğrencilerinin isteği üzerine alınmıştı. Bu törene katıldım. Çok sönük geçmişti.
‘İlter Uzel Tıp ve Diş Hekimliği Müzesi’, Türkiye Birincisi
Kurucusu olduğunuz Türkiye’nin ilk ‘Tıp ve Diş Hekimliği Müzesi’ önemli bir ödül aldı, tebrik ederiz. Bu ödülü anlatır mısınız?
Geçen söyleşide Müze’den bahis varsa meslektaşlarımdan özür dileyerek başlıyorum. 2018 yılı Şubat ayında Seyhan Belediyesi ile protokol imzaladık. Ben Müzenin adına diş hekimliği kelimesinin eklenmesinde ısrar ettim. Amacım diş hekimliğinin Türkiye’deki imajını güçlendirmekti. 9 Kasım 2020 tarihinde Adana Valisi, protokol ve geniş bir katılımla Müze resmen açıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın gerekli incelemeleri ve uygunluk vermesi ile 2021’de Özel Müze statüsü kazandı ve kataloglarda yer aldı.
‘İlter Uzel Tıp ve Diş Hekimliği Müzesi’ hakkında geçen Kasım ayında röportaj yapmıştık. Bilmeyenler için müzede sergilenen eser ve objelerden bahseder misiniz?
1972 yılından beri tıp ve bilim tarihiyle ilgilendiğimden ve dünyanın en önemli diş hekimliği müzelerini gezip incelediğimden müzeyi kurarken düzenlemeye, mesleğin evrimi açısından yaklaştım. Ayrıca Anadolu’nun üstünlüğünü vurgulayan kendi çalışmalarım olan minyatürlere ve araştırmaya dayanan suluboya resimlere yer verdim.
Müzedeki diş hekimliğiyle ilgili bilgi belge ve objeler mesleğin gelişmesini vurgulayan seçilmiş objelerdir. Batı kaynaklı objeler daha azdır fakat önemli kitapların tıpkıbasımları mevcuttur. Ayrıca zengin bir ayrı baskı koleksiyonu mevcuttur. Bu arada Atatürk’e ait üst çene kalıbı, Enver Paşa’nın çekilmiş alt sağ azı dişi, Kantorowitz ve Prof. Dr. Pertev Ata’nın kullandığı bazı aletler, Koleksiyoner Haluk Perk’in armağanı 19. yüzyıla ait diş taşı kazgı setini de örnek verebilirim.
Ortodonti, Tıp Tarihi, Diş Hekimliği Tarihi ve Toplum Ağız-Diş Sağlığı ile ilgili 50'ye yakın kitabınız var. Ülkemizde diş hekimliğinin dünden bugüne gelişimini nasıl buluyorsunuz?
Türkiye’de diş hekimliği eğitiminin aceleye getirilerek başlatıldığını, şimdi yaşanan sorunlara da bu yanlış başlangıcın neden olduğunu defalarca yazdım fakat hâlâ meslek “büyüklerimiz” “-haklısın ama…” diyerek geçiştirmektedirler. Bir yandan da bu “yanlış başlangıç”, her şey dört dörtlükmüş gibi “çekirdekli program”lar ile “integrasyon çalışmaları” ile sözüm ona pekiştiriliyor, bir yandan da durmadan yeni fakülteler açılıyor. Diş hekimi sayısı da hızla artıyor.
Sorunlara çözüm getirecek olan “kurmay heyeti” bu meslekte akademik yükselme yapmış öğretim üyeleridir. Bunların hem sahayı çok iyi bilmeleri hem de meslek örgütü ile çok sıkı ilişki içinde olmaları şarttır. Meslek insan sağlığı olduğuna ve üzerinde yaşadığımız ülke de Türkiye olduğuna göre, yurt dışında çalışmak, çok para kazanmak, lüks klinik açmak gibi dünyevi hedefler çizmek yerine gerçekçi olarak Anadolu halkına yönelik stratejiler belirlenmesine öncelik vermek gerekir.
Benim tespit ettiğim ve ısrarla vurguladığım diğer önemli bir husus da yönetimde ve eğitimde etkin tıp doktorlarının diş hekimliği alanını bir tıp alanı olarak görmemeleri ve daima ikinci plana itmeleri ve yapılması gereken reformları küçümsemeleridir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Refik Saydam tarafından çıkarılan Umumi Hıfzıssıha Kanunu’nda diş hekimliğinden bir kelime bile yoktu. Bu hoş görülebilir çünkü ülke çok fakirdi sıra ağız sağlığına gelmiyordu. Şimdi bizce mutlaka tüm ülke insanını kapsayan tıpkı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu gibi bir “Toplum Ağız Sağlığı Yasası” çıkarılmalıdır.
Diş hekimliği meslek olarak sürekli gelişiyor, peki insan dişleri ve ağız yapısı nasıl değişiyor?
Evrim süreci canlılarda yavaş ilerler. İnsan çeneleri ve dişleri de evrim tarihinde önemli yer alır. Alt yirmi yaş diş arkasındaki (retromolar bölge) boyut kısalması yirmi yaş diş komplikasyonlarını artırmış ve bu alan bize iyi bir gelir (!) kapısı olmuştur.
Bu yavaş ilerlemeyi karşı öncü “evrimciler” de vardır ki bunun güzel bir örneğini değerli meslektaşım Prof. Dr. Haluk İşeri ile birlikte Ergani Çayönü kazılarında bulunmuş 36 yaşlarındaki bir kadında tespit ettik. Bu kadının iki alt yirmi yaş dişi eksikti, üst kaninler gömülü idi ve süt kaninleri de ağızda idi.
Geçmişten geleceğe bakmak nasıl bir perspektif sağlıyor? Siz tarihçi bir diş hekimi gözüyle diş hekimliğinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Bence her diş hekimi mesleğinin tarihini ana hatlarıyla da olsa bilmesi ve ilgilenmesi gerekir. Başka deyişle maddi getirisi olmayan bu alan bir “fantezi” veya bir “hobi” olarak görülmemelidir. Yeni yeni kimlik kazanmaya başlayan bu alanla ilgilenilmesi diş hekiminin kültür birikiminin göstergesini değil, hastaları katında mesleğe olan ilgisini de kanıtlar.
Bilim Tarihinin bir alanı olan diş hekimliği tarihinde ünlü bilim tarihçisi George Sarton’un şu sözleri bizi çok yönlü olarak bilinçlendirir: “Bilim adamları ve uygulayıcılar (biz hekimler!) bilimin en son ürünlerini bilmek isterler. Bununla birlikte bilim tarihçisi sadece yeni ürünlerle değil, bunlara yol gösteren ve bunları mümkün kılan gelişmelerle de ilgilenir. Bilimin en son ürünleri bir ağacın meyveleri gibidir, meyveler acil ihtiyaçlarımızı karşılar, ama ağaç olmadan meyveler varlığa gelemez. Bilim tarihçisi bilgi ağacını, bütün kökleri ve dallarıyla birlikte bilmek ister. Bugünün meyvelerini takdir eder ama geçmişin ve geleceğin meyvelerini de ihmal etmez”.
Röportaj: Elvan Genç (VYG)