İki saatlik zorlu bir yolculuktan sonra akşam ezanıyla birlikte Kapuzbaşı Köyüne ulaşıyoruz. Aklımıza gelen ilk şey bu doğa harikasının tanıtımı için yol yapımının acilen şart olduğu. Hemen sağımızda ilk Büyük Şelaleyi görüyoruz. Keşfe gündüz gözüyle çıkarız, şimdi konaklayacak bir yer bulmalıyız. Köy kahvesi, köy bakkalı sorup duruyoruz, şelale kenarlarında bulunan ağaç evlerden vazgeçiyoruz. Altı şelaleyi saydıktan sonra; yedincisinin kıyısında bulunan 3 adet çınar ağacının ortasına tünemiş ahşap eve yerleşiyoruz. Binlerce ağustos böceğinin tantanası ve onu bastıran şelalenin sesi. Tatlı suya yolculuğun son noktasına gelmiş olmanın huzuruyla bütün yorgunluğumuz tatlı bir uykuya dönüştü.
Sabah altıda ayaktayız, kılavuzumuz Cumali uyandırıyor. Elinde bir sepet var kamıştan örülmüş. İçinde köy yumurtası, keçi peyniri, petekli karakovan balı, taze toplanmış nohut, domates ve salatalıktan.
Köy içinde gezintiye çıkıyoruz, köyün içi yemyeşil erik, kiraz, çınar kısaca her şey var burada hayat var. Su var.
Cumali şelaleyi gezdireyim diyor. Şelale kelimesini ısrarla şellale şeklinde söyleyişi dikkatimizden kaçmıyor, sanki köyün tek hakiminin, gücünün şelale olduğunu ispatlarcasına. Şelale bu köyün her şeyi. Zamantı nehrinin ve Seyhan nehrinin olduğu gibi. Köy meydanında bir su değirmeni abarası, değirmen gitmiş arabası kalmış, çocuklar kayıyor bir su misali, içlerinden biri yabancı. Titovan Lyonlu Fransız ailenin tek çocuğu dün gelmişler köye, bugün köyün çocuklarıyla pokemon oynuyor, anlaşılan köyün çocukları da pek yadırgamıyor yabancı misafirlere alışıklar. Dil ayrı ama olsun gizli bir anlaşma sistemleri var.
Tam yedi şelale var. Tabir yerindeyse yöre insanının deyimiyle iki dağ arasında kalmış yarıkta. Şelalelerin bir tanesi en büyük dört tanesi orta büyüklükte ve iki tanesi de küçük. Divlik dağını çevreleyen yarıklardan akıyorlar ayrı mevkilerde. Her biri bir dereyi coşturacak güçte, köpürerek akıyor. Oksijen yüklü hayat tanecikleri. Burası Demirkazık eteklerine göre oldukça sıcak. Çünkü rakım burada sadece 700 metre. Divlik dağı ateş gibi yanıyor deyim yerindeyse ama su buz gibi. Akşama doğru serinlemeye başlıyor köy meydanı. Şelale, suların birikerek yüksekten dökülen bildik şelalelerden değil. Adeta Demirkazıkda biriken kar sularının Divlik dağı eteklerini yedi ayrı noktadan patlatması sonucu oluşmuş. Şelale ve nehir kenarlarında çardak tipi evlere ve bir adet de motele rastlıyoruz.
En büyük şelalenin önünde dikilip kalıyorum, sanki zaman asılı kaldı. Yaklaşık 60-70 metreden dökülen su öyle ihtişamlı akıyor ki, sanki özünde bir ateş, değerli bir maden taşıyor. Ve bir an önce gideceği yere ulaşması gerektiği için sürekli kamçılanmaktan köpürmüş çatlamak üzere olan bir atı andırıyor. Hemen altında bir su değirmeni tahıllarını öğüten taşların dönmesini sağlamak için işte bu suyun gücüne muhtaç. Değirmenin hemen önünde duran taşıma aracı olarak bir eşeği görüyoruz, zaten at görmek çok zor, çünkü at beslemek lüks burada.
Yöre insanı için şelale içtikleri sudan başka bir şey ifade etmiyor, geçim kaygısı bu muhteşem doğa harikasının tadını çıkarmalarına izin vermiyor. Onlar burada turist değiller ve pikniğe de gelmediler o yüzden fotoğraf çekerken yüzlerindeki ifade hiçbir şeyi tarif etmiyor.
Kılavuzumuz Cumalinin babası Halil amca Cumaliyi 8 yıl okutmuş; sonrasında liseye göndermemiş. Hevesinin (isteğinin) olmadığını söylüyor ama Cumalinin gözleri hiç öyle söylemiyor. Cumali dışardan gelenlerin hayran kaldığı bu cennet beldeden başını alıp gitmek istiyor. Burada kalırsa eğer ondan geriye keçilerin peşinde yırtılan çarıklarının kalacağına inanıyor.
Çocukların gözleri parlak ve güzel ama biraz utangaç. Sarışın, yeşil gözlü ve yumuşak tenli çocuklar. Yetişkinler de çocukların gözlerindeki parlaklıktan eser yok. İki dağ arasında kendi deyimleriyle yarıkta sıkışmış, hayata küsmüş çocuklarını da aynı kaderi yaşamaması için onları buradan kurtaracak çare bekliyorlar. Yavaşlatılmış bir yaşamı sahneliyorlar bu filmde.
İnci ve Ümmü Fransız aktris Sophie Marceau kadar güzel olacağına inandığım iki kız kardeş. İkisini birlikte fotoğraflamak için çok uğraştırdılar beni. Ama onlardan geriye hala hafızamda saklı güzellikleri kaldı. Titovan birkaç gün sonra dönecek Fransaya; ya İnci ve Ümmü ve diğerleri. Doğrusu hep bunu merak edeceğim.
Nasıl Gidilir
Kapuzbaşına ulaşım Adana ve Kayseriden sağlanabiliyor. Biz önce Adanaya ardından Aladağ ilçesine oradan da tozlu ve dramatik yarlardan geçerek Kapuzbaşına ulaştık. Arazi aracı olmayanlara bu yolu önermiyoruz. Kayseri rotası takip edilmek istenirse Yahyalı ilçesinden 75 kmlik stabilize engebeli ve virajlı yoldan Kapuzbaşına ulaşmak mümkün.