"İlk öykülerimden “Mısır Tarlası”, kardeşim Nuri Bilge Ceylan tarafından filme çekildi . Yirmi yıla yakın süre dişhekimliği yaptım, sanırım borcumu ödedim.” Emine Ceylan yirmi yıla yakın bir süre yaptığı dişhekimliğinin ardından fotoğraf ve edebiyata ağırlık verdi. Pek çok sayıda kişisel ve karma sergi açan Ceylan, son olarak geçtiğimiz Nisan’da kardeşiyle birlikte babaları Mehmet Emin Ceylan’ın 86. doğum yıldönümü nedeniyle “Babam İçin” isimli fotoğraf sergisi açtılar. Babalarının her yönüyle örnek bir insan olduğunu vurgulayan Emine Ceylan, sergiledikleri fotoğraflarla hem ona duydukları sevgiyi dile getirdiklerini hem de böyle bir kişiliği topluma tanıtmayı amaçladıkları söylüyor. Ceylan ile asıl mesleği olan dişhekimliğini neden bıraktığını, fotoğraf tutkusunu, babası için kardeşiyle hazırladıkları sergiyi ve babasını konuştuk.
Emine Ceylan 1955 yılında İstanbul’da doğdu. 1979’da Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’ni bitiren Ceylan 1980-1999 yıllarında dişhekimi olarak çalıştı. 1984 yılında fotoğraf çekmeye başlayan Emine Ceylan hayatında fotoğrafla dişhekimliğini uzun yıllar bir arada götürdü. Sadece siyah beyaz fotoğraf çeken sanatçı, 2007 yılına kadar fotoğraflarını yalnızca karanlık odada üretti. Bir yıl kadar Yıldız Teknik Üniversitesi Fotoğraf Bölümü’nde karanlık oda dersleri verdi. Mesleği bıraktıktan sonra fotoğrafın yanı sıra edebiyatla da ilgilenmeye başladı.
Dişhekimliğini çok sevdi
Dişhekimliğini çok sevdiğini söyleyen Emine Ceylan mesleğini neden bıraktığını şöyle açıklıyor:
“Dişhekimliği fakültesini bitirdikten sonra yurtdışına gittim. Orada mesleğimi yapmak istiyordum. Yaklaşık iki yıla yakın bir süre kaldıktan sonra tekrar Türkiye’ye döndüm ve hiç vakit kaybetmeden 1982 yılında Bakırköy’de kendi muayenehanemi açtım. 1998’e kadar muayenehanemde mesleğe devam ettim. Cihangir’de oturuyordum. Çocuğum dünyaya gelmişti ve başka uğraşlarım vardı. Biraz zorlamaya başlamıştım. İlk etapta kapatma niyetim yoktu. Muayenehaneyi oturduğum semte taşımayı düşünüyordum. Hatta alet ve cihazlarımı sakladım. Fakat yapmadım ve iki yıl önce elden çıkardım. O ana kadar gerçekten de mesleğimi yapmayı düşünüyordum. Çünkü iyi bir hekimdim ve mesleğimi çok seviyordum. Hatta hala bazı hastalarım beni ararlar. Ama onlar da artık bıraktığıma inandılar. Ama şuna inanıyorum ki eğitimini aldığım bu mesleği 20 yıla yakın süredir yaptım. Sanırım borcumu ödedim”.
Fotoğraf merakı babasının hediye ettiği makineyle başladı
Emine Ceylan mesleği olan dişhekimliğini yaparken fotoğrafı asla ihmal etmedi. Yoğun temposunun içinde fotoğrafa da önemli bir zaman ayırmış. Fotoğrafa olan sevgisi ise geçmiş yıllara dayanıyor. Baba Mehmet Emin Ceylan’ın Amerika’dan gelirken çocukları için küçük bir fotoğraf makinesi getirmiş. İlk başlarda kardeşi olan ünlü yönetmen Nuri Bilge Ceylan makineyi kullanıyordu. Emine Hanım da bu duruma kayıtsız kalamayarak makineyle oynamaya başladı. Zamanla kardeşinin gittiği Boğaziçi Üniversitesi Fotoğraf Kulübü’ne gitmeye başladı. Burada karanlık odada çalıştı. Yurtdışına gittiğinde Minolta marka bir fotoğraf makinesi aldı. İlk yıllarda renkli çekimler yaptı. Türkiye’ye dönüp muayenehane ortamında çalıştığı sırada siyah-beyaz fotoğrafa merak saldı. Ceylan bu dönemde ağırlıklı olarak portre ve manzara fotoğrafları çekti. Portrelerini çektikleri arasında hastaları önemli yer tutuyordu. Bu yıllarda değişik baskı tekniklerini öğrenen Ceylan böylece farklı görüntüler geliştirdi. Ancak Emine Ceylan fotoğrafa tam anlamıyla başlama tarihi olarak 1984 yılını gösteriyor. Çektiği fotoğrafları da sergilemeye başlıyor. Ceylan bu konuda şunları söylüyor:
“Karanlık odaya başlama tarihi 1984’tür. Hemen ilk baskılarımı da sergilemek istedim. İlk sergimi 1986’da Fransız Kültür Merkezi’nde açtım. Şu ana kadar 11 kişisel sergi açtım. Karma sergilerimin sayısını tam olarak hatırlamıyorum. Kardeşim Nuri Bilge Ceylan ile beraber hazırladığımız “Babam İçin” isimli sergiden önce geçtiğimiz Kasım’da Nazım Hikmet Kültür Vakfı’nda “Kimesne” adlı bir sergim vardı. Kimesne Osmanlıca bir sözcük olup kimse anlamına gelmektedir. İnsanların yalnızlığı konusuna vurgu yapmak ve yansıtmak istemiştim”.
Babaları için fotoğraf sergisi açtılar
Emine Ceylan ve Nuri Bilge Ceylan’ın çektiği fotoğraflardan oluşan “Babam İçin” fotoğraf sergisi 1-19 Nisan 2008 tarihlerinde Teşvikiye’deki İstanbul Milli Reasürans Sanat Galeri’nde sergilendi. İki kardeşin babaları Mehmet Emin Ceylan’ın 86. doğum yıldönümü olması sebebiyle açtıkları sergide 36 fotoğraf yer aldı. Emine Ceylan, “İkimiz de fotoğrafçı olduğumuz için yakın çevremizdekilerin fotoğraflarını zaten çekerdik. Elimizde geçmiş yıllardan çok sayıda malzeme vardı. Ama sergiyi bu çektiklerimizden hazırlamadık. Birkaç yıldır babam için bir şey yapmayı düşünüyorduk. Geçen yıl sergi kararını verip galeriyle anlaştıktan sonra çalışmalarımı hızlandırdım. Fotoğraflarımın hepsi 2007 tarihlidir. Kardeşimin fotoğrafları ise son iki yılı kapsıyor. Yani bu proje için çekilmiş özel fotoğraflardan oluşturduk. Sergide toplam 36 fotoğraf vardı. Yarısını ben diğer yarısını da kardeşim çekmişti. Esasında daha fazla fotoğrafımız vardı ama eleme yapmamız gerekiyordu. Benim fotoğraflarım siyah beyaz, kardeşiminkiler ise renkliydi. Analog olarak çektim. Yani film kullandım. Taradıktan sonra dijital ortama geçirerek bastım. Bilge ise çekimlerini dijital fotoğraf makinesiyle gerçekleştirdi. Dolayısıyla fotoğraflar renkli. Bir ya da iki fotoğrafımı dijitalde renklendirdim, ama bu renkli çekim değildi” diyor. Ceylan siyah beyaz fotoğrafların daha dramatik bir anlatım yarattığını ve daha artistik bir hava oluşturduğunu düşünüyor. Ona göre renkli ve siyah beyaz çekimler fotoğrafa farklı anlamlar yükleyebiliyor.
Peki Emine ve Nuri Bilge Ceylan kardeşler için büyük önem taşıyan ve adına sergi açtıkları babaları Mehmet Emin Ceylan kim? Bunun için kısaca Mehmet Bey’in yaşam öyküsüne göz atmak gerekiyor.
Baba Ceylan 1922 Nisan’ında Çanakkale Yenice Çakıroba Köyü’nde dünyaya geldi. Üç erkek kardeşim en büyüğüydü. Yoksul bir aile ortamında büyüdü. Yenice’de ilkokulu, Biga’da ortaokulu okuduktan sonra liseyi Balıkesir Lisesi2nde tamamladı. Liseden sonrası ziraat fakültesinde okumak istiyordu. Bu isteğini de gerçekleştirdi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ni bitirdi. O yıllarda devletin fakir öğrencilere yaptığı yardımdan ona da bir siyah palto düşmüştü. Sessiz, konuşmayı pek sevmeyen bir gençti. 1952 yılında Nevruzlu Fatma Bodur ile evlendiler. İki yıl sonra ise devletin açtığı İngilizce sınavını kazanarak ABD’ye gitti. Arkasında genç karısı ve doğmamış bebeğini bırakmıştı. Amerika’da geçirdiği bir yıl hayatında yepyeni bir dönem açtı. Mehmet Emin Ceylan ülkenin gelişmişlik seviyesi ve özgürlük ortamından çok etkilendi. Çeşitli bölgeleri ve üniversiteleri dolaşarak ziraat konusundaki gelişmeleri yakından inceledi. Türkiye’yi anlatan konferanslar verdi. Amerika dönüşünde Yeşilköy’deki Zirai Araştırma Enstitüsü’nde çalışmaya başladı. 1959 Ocağı’nda oğlu Nuri Bilge Ceylan dünyaya geldi. Üç yıl sonra Mehmet Emin Ceylan Yenice’ye yerleşti. Kendi memleketine yararlı olmak istiyordu. Çocukları Emine ve Nuri Bilge eğitimlerini tamamlamak için anneleriyle birlikte 1970’lerin başında İstanbul’a gittiler. Mehmet Bey ise tayinini yaptıramadığı için memleketinde kalıyor ve kendine tabiatın içinde bir hayat kuruyordu. Yıllar sonra sinemaya meyleden Nuri Bilge Ceylan, anne ve babasını oynattığı kısa filmi “Koza” ve çocukluklarını anlattığı “Kasaba”nın ardından odağına babasını yerleştirdiği “Mayıs Sıkıntısı”nı çekecekti. Bu deneyim baba Ceylan için bambaşka bir deneyim olmuştu.
Babam örnek bir insandır
Emine Ceylan, babası Mehmet Emin Ceylan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu tarihlerde doğduğuna dikkat çekiyor. Ceylan, “Babam her alanda yapılan devrimleri yaşayarak ve görerek büyümüş. Dolayısıyla bugünkü kuşaklarla arasında büyük farklılıklar var. O günlerde edindiği idealleri hiç yitirmedi. Tutkularının karşılığını bulmuş ya da bulamamış ama ideallerini hep koruyabilmiş. Hep aydınlık fikirlere sahip bir kişilikti. Örnek bir insandı. Yoksul bir aileden gelmesine rağmen müthiş bir irade göstererek kendini geliştirmesi tek başına ABD’lere kadar gitmesi herkesin yapabileceği şeyler değil. Dürüst biriydi, kimseden bir beklentisi asla olmadı. Yani babamızın olmasının ötesinde bir kişiydi. Sessiz ve sakin biriydi. İdealist bir insan olmasına rağmen karşılığını alamaması belki de onda bir hayal kırıklığı yarattı. Bu da yalnız bir hayatı seçmesinde etkili olmuş olabilir. Böyle bir karakterin ilginç olduğunu ve topluma tanıtılması gerektiğine inandık. Babam memlekette uzun süre yalnız kaldı. Orada kendine özgü bir dünya kurdu. Bizim kafamızda babamın o yalnız dünyası çok belirgindi. Yani babamı babam yapan asıl özelliğe vurgu yapmak istedik. Yoksa tabii ki eşi, çocukları ve torunları var. Bu sebeple fotoğraflarda babam hep yalnız gözüküyor” şeklinde konuşuyor.
Fotoğraflar doğal ortamlarda çekilmiş. Mehmet Emin Ceylan’ın tarlada çalıştığı ya da kapı tamir ettiği sırada çekilen fotoğrafları var. Emine Ceylan proje kapsamında birçok fotoğraf çektiklerini söylüyor. Bunların sadece küçük bir bölümü sergilendi. Fakat Ceylan çekilen tüm fotoğraflarla ileride bir kitap yayınlayabileceklerini ifade ediyor.
Emine Ceylan dişhekimliğini bıraktıktan sonra fotoğrafın yanı sıra edebiyatla da ilgilenmeye başladı. Çocukluk günlerinden esinlenerek yazdığı ilk öykülerinden “Mısır Tarlası”, kardeşi Nuri Bilge Ceylan tarafından 1997 yılında filme çekildi. Öyküleri 2007 yılında “Kış Yolculuğu” adı altında yayımlandı. Bunun dışında üç fotoğraf kitabı bulunuyor. Ayrıca sergi albümleri de mevcut.
Dişhekimleri değişik uğraşlar bulmalı
20 yıla yakın bir süre dişhekimliği yapan Emine Ceylan genç hekimlerin muayenehane açmaktan korkmamaları gerektiğini düşünüyor. Mesleğin esas olarak muayenehane pratiğinde öğrenilebileceğini savunuyor. Muayenehanesi olan dişhekimlerinin yeterli boş vakit bulabileceğini, bu zamanları çeşitli uğraşlarla değerlendirebilecekleri belirten Ceylan sözlerine şöyle devam ediyor: “Muayenehaneler belli bir süreden sonra hekimi köreltebiliyor. Çünkü sabahtan akşama kadar kapalı bir yerde bulunmak durumdasınız ve gelişmeleri kendi kendinize takip etmeniz gerekiyor. Bu sebeple farklı şeylerin yapılmasında fayda var. Hekimler bu şekilde streslerini de azaltabiliyorlar. Zaten çeşitli yan uğraşları olan birçok dişhekimi mevcut”. Ropörtaj: Özgür Çilek