Dental Tribune Türkiye olarak bu başaralı dizilerin senaryolarını kaleme alan isim olan Senaryo Yazarı Neşe Şen ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Dişhekimliği fakültesinden mezun olmasına rağmen içindeki tiyatro ve yazma sevdasına yenik düşerek mesleğini bir kenara bırakan Şen ile senaryo yazarlığına nasıl başladığını, yazdığı dizileri, Türkiye'de senaryo yazarlarının çalışma yöntemlerini konuştuk. Keyifle okuyacağınızı düşünüyoruz.
Neşe Hanım kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
1964 yılında doğdum. İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi'nden 1985 yılında mezun oldum. Ancak mesleğimi yaptığımı söyleyemem, sadece 5-6 ay kadar çalıştım. Kendimi muayenehane açacak ve bu mesleği yapacak biri olarak görmüyordum. Bu sebeple devam etmek istemedim. Aslına bakarsanız dişhekimliğinden önce ilk göz ağrım olan tiyatroyla ilgili bir şeyler yapmak istiyordum. TRT 2'de yayınlanmakta olan bir programda yönetici asistanı olarak çalışmaya başladım. Bu süreç 3-5 yıl kadar sürdü. Arada başka şeyler de yapmama rağmen bu sektörden hiç kopamadım.
Senaryo yazarlığına ilginiz nasıl başladı?
Reklam yazarlığı yapmaya önce Man Ajans'ta başladım, sonra da Medina Turgul'da devam ettim. Medina Tugrul iki ortaklı bir ajanstır. İsminden de anlaşılacağı gibi bir ortağı Sinema Yönetmeni Yavuz Turgul. Aslında Yavuz Turgul ile çalışmasaydım sanırım bugün senaryo yazarlığı yapıyor olmazdım. Kendisiyle olan ilişkimiz süreç içerisinde onunla çalışan diğer yazarlar gibi usta-çırak ilişkisini dönüştü. Yavuz Turgul ile çalıştığımda sadece reklam değil, dramatik yapı üzerine de oldukça yoğun bir eğitim aldığımı belirtmek isterim. Çünkü o yıllarda kendisi televizyon dizileri ve sinemayla sürekli dirsek teması halindeydi. Reklam sektöründe 10 yılı doldurduktan sonra gene yazarak hayatımı sürdürebileceğim senaryo yazarlığına giriş yapmaya karar verdim.
İlk dizi senaryomuz TRT için yazdığımız "Üzgünüm Leyla"ydı. Başrollerini Perran Kutman ve Selçuk Yöntem paylaşmışlardı. Bu dizide kocasından yeni boşanmış bir kadının ayakta kalma çabası anlatılıyordu. Daha sonra "Zerda"yı yazdık. Ağalık sistemine ve nikahsız evliliğe karşı çıkan bir köylü kadının hikayesiydi. ATV'de yayınlandığı dönemde çok ilgi görmüştü.
Üçüncü dizi senaryomuz yine ATV'de seyircisiyle buluşan "Bir İstanbul Masalı" oldu. Reklamcılık sektöründen geldiğimiz için daha kolay farkına vardığımız bir durum vardı: Bundan yaklaşık 3-4 yıl önce Türkiye büyük bir ilgiyle ağalık düzenini anlatan dizileri izliyordu. Bu diziler öylesine reytingler alıyordu ki artık kantarın topuzu kaçmıştı. Biz de bunun aksine bir kent dizisi yapmak istedik ve "Bir İstanbul Masalı"nı yazdık. Dizide sınıf çatışması anlatılıyordu.
"Bir İstanbul Masalı"ndan sonra, "Hırsız Polis" geldi. Aslına bakarsanız daha çok kendimizi deneyen projeler üzerinde çalıştık. Dizi aynı zamanda adalet nedir sorusu ile ilgileniyordu.
Daha sonra "Bıçak Sırtı" geldi. Biz çatışması güçlü ve de o dönemde televizyonda çok fazla olmayan türde hikayeler anlatmayı daha çok seviyoruz. Son olarak da "Kapalı Çarşı" dizisinin senaryolarını yazıyoruz.
İlk olarak ekibimizde ben, Ataköy Lisesi'nden arkadaşım Gaye Boralıoğlu ve Sertaç Ergin vardı. Dört-beş yıl önce aramıza Şerif Erol katıldı. O da Ataköy Lisesi'nden sınıf arkadaşımızdı. Ekibimize buradan mezun olanlar girebiliyor (gülüyor). Bunun dışında 3 değerli arkadaşımız da ekibimizde bizlerle birlikte yer alıyor. Bunlardan biri gazeteci kimliğiyle aramıza katılan Emine Algan. Diğer arkadaşlarımız ise Gülden Çakır ve gazete yazarı Ümit Kıvanç. Dolayısıyla altı kişilik yazar ekibimiz var.
Senaryo yazılırken genellikle nasıl bir yöntem izleniyor? Sizin çalışma yönteminiz nasıl?
Değişik fikirlerde çalışan ekipler var. Bazen bunu öneren bir kanal da olabiliyor. Mesela kanal, akşam saat 20..00'de yayınlanacak, ailelerin rahatlıkla izleyebileceği, sitcom tarzında, en fazla iki mekanın olacağı ve reklam ajansının konu olarak işleneceği bir komedi isteğiyle örneğin Türker İnanoğlu'na gidebiliyorlar. Çark böyle dönüyor,
Ancak biz böyle çalışmıyoruz. Kendimiz orijinal bir hikaye buluyoruz. Bunu da proje haline getirerek prodüktöre sunuyoruz. Prodüktörümüz hikayeyi beğenirse, yayınlanmasını istediğimiz kanal ile görüşmelere başlıyor. Kanal da projeye tamam derse çalışmalara başlıyoruz.
İkinci dizi çalışmamız olan "Zerda" bir istisnaydı. "Zerda"da başka bir yazara ait kaba bir öykü vardı. Ancak bu öyküyü bir türlü senaryolaştırabilecek doğru ekip bulunamamıştı. Dizinin senaryosunu yazmamız için bize geldiklerinde teklifi kabul ettik ve senaryoyu yazdık. Sunduğumuz senaryo çok beğenildi ve dizinin çekimlerine başladık.
Ama "Zerda" çok beğenilmişti değil mi?
Evet, yayınlandığı dönemde gerçekten iyi bir reyting almıştı. Kadınların başarı öykülerini anlatan yapımları Türk halkı seviyor. Gerçi gerçek hayatta kadınların başarılı olmalarını istediklerini pek düşünmüyorum. Yani kağıt üzerinde kadın-erkek eşit olsalar bile, hayata baktığımızda kadınların gün geçtikçe bazı haklarını kaybettiklerini düşünüyorum. Dizilerimizin hiçbiri feminist kategorisine sokulamaz. Senaryolarımızdaki kadın karakterler en az erkekler kadar güçlüdürler. Ekip olarak buna dikkat ediyor ve böyle yazmayı seviyoruz. Bu arada belirtmekte yarar var, burada sözü geçen kahraman kelimesi daha çok sektöre dair bir terminolojidir. Yani dramatik yapı içerisinde lokomotif kişiden bahsediyoruz.
Senaryosunu yazdığınız dizilerdeki karakterlerin belirlenmesinde etkili misiniz?
Evet biz böyle çalışıyoruz. Bahsettiğim bütün projelerde "Üzgünüm Leyla" hariç Erol Avcı'nın sahibi olduğu TMC ile birlikte çalıştık. Türkiye'de bir senaryo yazarının istediği projeleri, istediği kalitede üretebilmesinin altında ruh arkadaşı olarak anlaşabileceği bir prodüktör ile çalışabilmesi yatmaktadır. Erol Avcı bu açıdan bizim için çok önemli. Birlikte çalıştığımız ilk projeden beri proje sahibi olarak çalışıyoruz.
Televizyonlardaki dizilere baktığımızda belirli dönemlerde benzer konuların anlatıldığını görüyoruz. Mesela şu anda Türk edebiyatının önemli eserlerinden uyarlamalar ekranlarımıza geliyor. Bunun sebeplerini açıklar mısınız?
Evet bir iki yıldan beri kanallarda dediğiniz tarzda diziler gösteriliyor. Ancak kanalların bundan sonra edebi eserlerden uyarlanan dizileri yayınlama kararı aldıklarını düşünmüyorum. Mesela "Yaprak Dökümü" dizisinden bahsedecek olursak; bu dizi Türk sinemasında da defalarca uyarlaması yapılmış ve çok güçlü draması olan bir aile dramasıdır. Başta bunu bir dizi olarak televizyonda yayınlamak çok akıllıca ve karlı bir projeydi. Ancak belli bir noktadan sonra hikaye dönüşmeye başladı. Bu gerçekten şaşırtıcı bir durum çünkü gösterilen dizi "Yaprak Dökümü" olmaktan çıkıyor.
Örneğin BBC birçok romandan kısa televizyon dizileri yapmıştır. Tıpkı bir romanın okuyucusunu bulması gibi bu diziler de kitaba bağlı kaldığı için izleyicisini bulmuştur. Bizde ise maalesef kitaplar rahat bırakılmıyor. Bence tartışılması gereken asıl nokta burası.
Günümüzde hangi dizilerin senaryosunu beğeniyorsunuz?