Ölüdeniz'deydim bu hafta sonu. Mükemmel bir tatildi benim için. Birkaç güne harika yerler, büyüleyici manzaralar, sıra dışı anlar ve çok hoş duygular kattık. Ölüdeniz' e bir gün gidecek miyim diye düşünürken apansız, bir tatil planı çıktı karşıma. Dayımlara katıldım(takıldım) bende. Nisan ayı gitmek belki ilk başta saçma gibi gözükse de o topraklarda baharın gelişini herkesin görmesinin gerektiğini düşünüyorum. Papatya bahçeleri,baharın müjdecisi cıvıldar kuşlar, portakal, turunç ağaçları,yemyeşil doğa. mükemmeldi.
Tarihi topraklarda gezmek, Helenistik dönemin eserlerini görmek, efsaneleri dinlemek tuhaf bir zevk veriyor insana. Bu topraklar kimlere ev sahipliği yapmamış ki. . M. Ö. 2000 li yıllarda Likyalılar (çoğu tarihi eserde onlara ait) a ait olan bu topraklar, Persler tarafından istilaya uğramış,defalarca Yunan baskınları, istilaları altında kalmış.
Likya lıların kralları için yaptıkları kaya mezarları çok ilginç. Dev kayalara oyulmuş taştan mezarların görkemli halleri görülmeğe değer. Bu kaya mezarları içinde Amynthas' ınki en görkemli olanı. Likya' da çok önemli bir komutan veya kral olduğu tahmin ediliyor. Antik Likya'dan kalma Kayaköy de terkedilmiş bir köy. Mübadele yıllarında Yunanlılarla Türkler yer değiştirdiğinde Türkler bu köyü beğenmeyip burada yaşamamışlar. Bu terkedilmiş köy de yaşayan hala bir kaç kişi var.
Ölüdeniz in belki de sembolü olabilecek kadar güzel bir dağ var, Baba Dağı. Tepeleri hala karlarla kaplı,görkemli bir dağ. İşte bu dağın arkası Ölüdeniz. Dağın eteklerinden paraşütle atlamak hala sevilen bir spor. Kafanızı havaya kaldırırsanız durgun Ölüdeniz semalarında süzülen paraşütleri her zaman görebilirsiniz. Bir diğer önemli dağ ise Ak dağlar. Bu sıra dağların en önemli özelliği Fethiye-Alanya sınırını oluşturmaları. Onun da tepeleri karlı.
Hisarönü, Fethiye' nin eğlence yerlerinin olduğu bölge. Ama sezon açılmadığı için sadece ne kadar güzel olabileceğini tahmin etmeye çalışıyorum. Göremediğimiz tek şey de belki de insanların gürültülü kalabalığı oldu.
Çalış plajı kaldığımız pansiyonun karşısındaki deniz kenarıydı. Yörük çadırları henüz kurulmamıştı ama sanırım türkü orda çok güzel dinlenir.
Diğer bir gün İskender' in Mağarasını gezdik(Girmeler Köyü) Düşününki, koskoca bir kaya ikiye yarılsın, muazzam büyük bir mağara oluşsun. Görüntüyü gözlerinizle görmek anlatmak istediğimi açıklayabilir ancak. Tabi her mağara gibi karanlık ve ıslaktı. Koca koca kükürtlü su damlaları üstümüze düşüyordu. Sonuna kadar gitmek isterdim mağaranın, ama ne zamanımız vardı ne de fenerimiz.
Tlos Antik Kenti. Burada çok durduğumuzu söyleyebilirim. Tepelere kurulmuş terkedilmiş bir şehir. Tarihi için M. Ö. 2000li yılları gösteriyorlar. En tepeye kadar tırmandık burada. Yıkık dökük harabe gibi ama, Kültür Bakanlığının faaliyetleri olacakmış sanırım. Kalenin en tepesinde Türk Bayrağı altında fotoğraf çekildik. Manzarası harikaydı, uzayıp giden tarlalar,arkalarında sıra dağlar,ağaçlardaki yeşillik manzarayı bütünleyen niteliklerdi. Lahit mezarlar çok ilginçti. Kayadan yapılmış ve bu zamana kadar kalabilmiş kapaklı birer kutuyu andıran mezarları çok yerde görebilirsiniz.
Yakapark. . Topraktan fışkıran suyun 2 metrede bir kendini göstermesi. Ve insan elinin onu şekillendirip bir küçük çağlayanlar parkı haline getirmesi. Orada suyun sesinden karşınızdakinin ne dediğini duyamıyorsunuz. Aslında burası bir köy. Bir gün bir rehber buraya turist kafilesini getiriyor,turistler de çok beğeniyor ve tavsiye ediyorlar. Köylüler de talep olunca burayı bir doğa parkı,alabalık yeme yeri haline getiriyorlar. Alabalıkları gözünüzün önünde yakalıyorlar. Kafeslerinde yaramazlık yapan keçileri de çekmeyi unutmadım tabi. Bizim şansımıza o gün Yakapark'ın açılışı vardı. Köylüler kendi sofralarında ne varsa bize de aynısından kurdular. Doya doya yedik köy yemeklerinden. Çok zevk aldık hepimiz. Temiz hava inanılmaz iştahımızı açmıştı. Tabakların biri gitti biri geldi. İlk başlardaki çekingenliğimiz, 'bir şey ister misiniz?' dediklerinde 'yok sağolunlar' yerini bir tabak daha keşkek(hep merak ederdim),bir tabak daha pilav, bir tabak daha cacık alabilir miyiz? lere bıraktı. Herkez aynı tabaklardan yedi,tam köy usulüydü yani.
Saklıkent gördüğüm en ilginç yerdi sanırım. Bir doğa harikası. Delicesine çağlayan bir nehrin üzerinden kalyonun duvarlarına tutturulmuş asma köprü üzerinden cennet gibi bir meydana çıkıyorsunuz. Keşfetme duygularınızın açığa çıktığı yer. Belki de orayı ilk sizin keşfetmeyi istiyebileceğiniz kadar güzel. Bu kalyonun arasından akan çoşkun nehir üzerinde rafting yapılabiliyor. Saklıkent in girişinde çok güzel çay behçeleri var. Bir yandan hamakta sallanıp bir yandan gözlemeleri tıkıştırırken altınızdaki küçük gölette yüzen ördekleri besleyebilirsiniz. Burası 1 gününüzü hiç sıkılmadan burada geçirebilecek kadar güzel.
Caretta Caretta ları muhakkak duymuşsunuzdur. Hani şu soyları tükenme riski olan dev su kaplumbağaları. Ve onların yaşadığı Patara yı. Patara 45km kumsalıyla dünyanın en uzun kumsalı. Ama biz ne kaplumbağaları görebildik ne de o muhteşem, ince kumlardan ayrılıp denize kendimizi atabildik. Çünkü felaket bir rüzgar vardı. sabit durmakta bile zorlandık. Çok da üşüdük ama yazın Pataranın muhteşem olduğuna eminim. (Patara Likyalıların önemli liman ve ticaret merkezi imiş. )
Xanthos (santos) Likya Federasyonu'nun en büyük şehri ve başkenti. Xanthos da tarihi M. Ö. 8. yylara dek dayanan tarihi ile Likya eyaletinin en büyük şehriymiş. En büyük özelliği içinden Xanthos Çayı'nın geçmesi. Xanthos'un bir başka özelliği de Pers istilasına karşı dirençleri tükenince önce kadın ve çocuklarını öldürüp sonra tüm şehri ateşe vererek intihar etmeleri. Daha sonra sağ kalan aileler yeniden kurmuşlar şehri. Xanthos çok geniş bir alana yayılmış ve sürekli yakılıp yıkılan şehirleri tekrar kurmuşlar.
Letoon Antik Kenti, burasının ilginç bir efsanesi var. Zeus tan 2 çocuk dünyaya getiren Leto ana Zeusun karısı Hera dan kaçarak çocuklarını rahat büyütmek için şu anki Letoon kentine gelir. Buradaki halk Heranın gazabından korkarak Leto Anayı köylerinde istemezler. Buna sinirlenen Leto ana bütün halkı kurbağaya çevirir. ( bizde orada çok sayıda kurbağa gördük ) Bu kentten kopmuş bir adet kaya taşını hatıra diye eve götürmeyi planlıyordum ama bir taş parçasını sıkıştırmaya çantam da yer bulamadım.
Katrancı Plajı, burası yazın dolup taşan hem denize girilip hem ağaçlar altında mangal yapılabilecek bir yer. Tabi biz bomboş halini gördük. Böylede çok güzeldi. Psikolojik olarak denize girmeye hazırdık ama deniz hazır değildi sanırım. Soğuktu ve kumsal denizin taşıdığı çerçöple doluydu.
Günlüklü Plajı, çevrenizi saran ağaçların ismi günlük olunca,bu doğal plajın adıda Günlüklü olmuş. Yine doğayla iç içe bir plaj. Sanırım Ölüdeniz' i en sona bırakmamın nedeni en beğendiğim yer olması. Muhteşem bir yer.
National Geographicte gördüğüm kadar varmış. Sanırım daha sezon açılmadığı için ilk denize girenler de biz oluyorduk. Rehberimizin söylediğine göre yazın insanlar neredeyse kucak kucağa denize giriyorlarmış. Biz gittiğimizde bir sakinlik bir huzur vardı. Deniz tertemizdi. Benim gibi vücuduna yapışan kumlardan nefret edenler için söyleyebilirim ki burası harika çünkü kum yok minik taşlar var. Silkeleyiverdiniz mi gidiyor. Akasyalar sarı sarı çiçek açmıştı. Doğa harikasıydı. . Keşke bu güzellikleri kirletmeden yaşayabilsek. Bu güzellikleri geçtiğimiz haftasonu gördüğümüze inanamıyorum. Keşke yine orda olsam. .
Sevim Matsar Kurdoğlu